DOĞUŞ AZEBLER

İŞRAK İBADETİ

Dost ve Müttefik Olarak ALLAH (C.C.) Yeter!..

Bir insan düşünün:

Hayatını Allah’ın rızasına odaklayıp, O’nun dostluğunu kazanma iştiyakıyla geçirmiş. Bu uğurda sadece O’na dayanarak tevekkül etmiş. Dostluğun ve düşmanlığın ölçüsünü imanla belirlemiş.

Bir mekân düşünün:

Yüzlerce yıl önce sefere çıkan askerlerin duasına şahit. Savaş öncesi yaşanan tevekkülün, sükûnetin, Allah’a yönelişin yeri. Yüksek bir tepede göklerle barışık, kalplere hitap eden taştan bir seccade.

Ve bir sabah düşünün:

Karanlığın bitip, aydınlığın doğduğu o vakit. Namazla, niyazla, ihsanla doğan bir sabah. Yalnızlığı izzete, sessizliği dirilişe dönüştüren bir sabah…

İşte Doğuş Azebler İşrak İbadeti Programı üçüncü kez bizleri, bu üç noktanın birleşiminde bir araya getiriyor. 

Her insanın ruhunda bir azebler vardır;

Orası bir dosta sığınışın, sabrın, teslimiyet ve yakınlığın mekânıdır.

Allah’a dost olmak, sadece O’nu anmak ya da O’na inanmak değildir.
Her anı, her nefesi, her acıyı, her sevinci O’nunla paylaşmaktır.

Azebler, bu dostluğun sınandığı yerdir.
İşrak, bu dostluğun tazelendiği ve yeni baştan imzalandığı andır.

Azebler Namazgâhı’nda, nurlu bir sabah vaktinde, hicri 90. doğum yıldönümü sebebiyle Hocamız, gönül dostumuz, mürebbimiz Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan’ı yâd etmek için buluşuyoruz.

Hocamız kalbiyle, hikmetle konuşan; takvayla, tevekkülle yaşayan; sevgiyle, cesurca Hak yola çağıran bir Allah dostuydu. “Dost ve müttefik olarak Allah yeter” ilkesi onun şahsiyetinde güçlü bir tevekkül, dosdoğru bir sadakat ve dünyevi otoritelere karşı mesafeli, dik bir duruş olarak yansımıştı. 

İslam'ı yorumlama tarzı, ilmi çalışmaları ve özgün yaklaşımlarıyla toplumun her kesimi için örnek olmuş, sürekli değer üretmiştir. Özellikle çevresinde, uzağında, yanı başında dostluğu kendisine ferahlık verecek kuvvetli yakınlara ve yardımcılara ihtiyaç duyan insanoğluna, şu gerçeği yılmadan hatırlatmıştır: 

“Dostlukların en güzeli Allahu Teâlâ Hazretleriyle olan dostluktur.”

“Akıl başka bir yol göstermiyor, mutlaka Allah'ın sevdiği kul olmamız lazım! Allah'ın sevdiği kulu olmanın yolu İslâm'dır; İslâm'ın özü olan takvâdır, tasavvuftur, ihlâstır, hâlis muhlis olmaktır.”


Hayatı boyunca bütün varlığıyla bizlere Allah’ı, Allah’a da bizleri sevdirmeye çalışan Hocamız Allah’ın sevdiği kul olabilmek için, nasıl düşmanla cihad ediliyorsa, insanın da kendi nefsiyle öyle mücadele etmesi gerektiğini, muzaffer olabilmenin yegane şartının Kur’an ve sünnete dayalı bir hayat geçirmek olduğunu her fırsatta vurgulamıştır. Kendisi de irşad vazifesi süresince müttefik olarak Hakkı yoldaş edinmişti. İnanıyor, uyguluyor ve ilan ediyordu ki:

"Dost olarak Allah yeter, yardımcı olarak da Allah yeter." (Nisâ, 45)

Bu ayet bizim için sadece bir teselli değil; bir aidiyet beyanıdır. Tıpkı bu ordu namazgâhında, sefer öncesi Allah’a olan bağlılıklarını, teslimiyet ve tevekküllerini namazla, dualarla izhar eden askerler gibi:

“Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada da ahirette de sahibim Sensin! Beni müslüman olarak öldür ve beni sâlihler arasına kat!" (Yusuf, 101)

Bu duayı idrak edebilmemize vesile olan Azeb askerlerinin hallerini bir nebze yaşamak ve “Ben Allah'la dostluk istiyorum, Allah’ın beni sevmesini istiyorum” diyerek hayatını bu istikamette sürdüren Hocamızı örnek almak gayesiyle kendimiz ve insanlık için güzel bir doğuşa, duaya ve tevekküle niyet ederek diyoruz ki:

“Hasbünallahu ve ni’mel vekîl.” “Allah bize yeter, O, ne güzel vekildir.” (Âl-i İmrân, 173)

“Ne mutlu, gerçek sevgiye erebilen ve asıl sevileceği bulabilene!"