teslimiyetin özgürlüğü

“Kim iyi davranışlarda bulunarak (samimiyetle) özünü Allah’a teslim ederse, (şirksiz imanla) hiç şüphesiz o, en sağlam kulpa yapışmış olur. (Bütün) işlerin sonu, ancak Allah’a (varacak)tır.” (Lokman, 22 / Feyzü'l Furkan)

Teslimiyet… Modern insanın zihninde teslimiyet, iradeyi terk etmek, pasifleşmek, boyun eğmek, kişisel özgürlüğü yitirmek gibi algılanır.

Oysa tasavvuf lügatinde teslimiyet, gerçek özgürlüktür. Çünkü insan, yalnızca Allah’a teslim olduğunda, diğer her türlü esaretten kurtulur. Mahmud Esad Coşan Hoca Efendi şöyle der: “Hakiki özgürlük, Allah’a kul olmaktır. Kul olmayı reddedenler, nefsin ve dünyanın kölesi olurlar.(Coşan, Sohbetler) Tasavvuf, teslimiyeti iradeyi bırakmak değil, iradenin en yüksek hakikate yönelmesi olarak tanımlar. İbn Atâullah el-İskenderî, der ki: “Kendini kudretli görme ki, seni acziyetine terk etmesin. Kendini aciz bil ki, seni kudretine erdirsin.(el-Hikem, 27.) Teslimiyet, insanın kendi sınırlılığını idrak edip sınırsız kudrete dayanmasıdır. İmam Gazâlî de teslimiyeti, “varoluş hakikatini bilmek ve ona razı olmak” olarak tanımlamıştır. (İhya, c. IV) Çünkü teslimiyet, insanın Rabbine dönmesi, sahte özgürlüklerin zincirini kırmasıdır. Psikolojide de teslimiyet kavramı, “radikal kabul” ve “bırakma pratiği” (letting go) olarak geçer. Marsha Linehan’ın Dialectical Behavior Therapy modelinde teslimiyet; edilgenlik değil, gerçekliği olduğu gibi kabul etmek ve kendini daha yüksek bir iradeye açmak demektir. (Marsha Linehan, Cognitive-Behavioral Treatment of Borderline Personality Disorder, 1993.)

Teslimiyet, insanın psikolojik direncini de artırır. Jon Kabat-Zinn ise mindfulness eğitimlerinde, teslimiyetin insan zihnini rahatlatan en güçlü tutum olduğunu belirtir: “Teslimiyet, kontrolü kaybetmek değil; zaten kontrol edemediğini idrak etmektir.(Jon Kabat-Zinn, Full Catastrophe Living, 1990.) Tasavvufun teslimiyet anlayışı da böyledir: Edilgen bir kaderciliğin değil, bilincin, imanın ve rızanın teslimiyetidir.

Secde… Teslimiyetin en veciz halidir. Azebler Namazgâhı’nda kılınan namazda, insan başını secdeye koyarken aslında nefsini de koyar. Secde, insanın Rabbine teslimiyetinin beden dilidir. O baş eğişte insan en yüce hâlindedir. İnsan, Rabbine eğildikçe, dünya karşısında doğrulur. Teslimiyet, insanın kendi ağırlığını taşımaktan vazgeçip, yükünü Allah’a teslim etmesidir. İbn Arabî, teslimiyeti, “kainatın kudret eline kendini bırakması” olarak açıklar. Ona göre teslim olan kul, kendini bırakmaz; Hak’ta bulunur. Çünkü kul kendi iradesini bırakıp, ilahi iradeyle birleştiğinde, varlık hakikatiyle barışır. (Fütûhât, II, 478) Bu vecize, son dönem tasavvufi söylemde sıkça kullanılan bir mısra niteliğindedir: “Teslim ol ki özgür olasın. Çünkü rüzgârda savrulan yapraklar, daldan kopmuştur; kökünü bulan ise fırtınada bile sabittir.

Kur’an’da teslimiyet, İslam kelimesinin köküdür. “Hayır, öyle değil; kim muhsin olarak (iyilik ederek, işini güzel yaparak) özünü Allah’a teslim edip (şirk karıştırmadan O’na iman ve itaat eder)se onun mükâfatı Rabbi katındadır, onlara korku yoktur, onlar üzülecek de değillerdir.(Bakara, 112 / Feyzü'l Furkan) İslam, varlığı Allah’a teslim etmek demektir. O yüzden tasavvuf büyükleri, teslimiyeti imanın kemali saymışlardır. 

Azebler Namazgâhı’nda sabah rüzgârı taşlara vurduğunda, o taşların suskunluğunda bile teslimiyet vardır. Taş, sabit duruşunda teslimdir. Rüzgâr, esmâ tecellisiyle Rabbine teslimdir. İnsan da sabah namazında başını secdeye koyarken, sessiz taşlardan teslimiyeti öğrenir.
Mahmud Esad Coşan Hoca Efendi şöyle der: “Teslim olanlar, Allah’a yakın olur. Yakın olanlar, korkmazlar.” Teslimiyet, Allah’a yaklaşmanın yoludur. Çünkü teslimiyet, insanın en derin özüdür. İlahi irade varken, kendi iradeni öne sürmen kibirdir. İradeni bıraktığında, iradesiz kalmazsın; Hakk’ın iradesi sana işler.(el-Hikem, 42) Sonunda insan anlar ki; teslimiyet, boyun eğmek değil, en dik duruştur. Çünkü Allah’a eğilen baş, başka hiçbir otoriteye eğilmez. Secde eden insan, kul olmanın şerefini yaşar; kulluk, özgürlüğün en yüce makamıdır. Ve teslimiyet, özgürlüğün ta kendisidir. Çünkü insan, Yaratan’a teslim olduğunda, yaratılmışların zincirinden kurtulur.