BLOG
sükûtla yürümek
“Söz gümüşse sükût altındır.”
Sükût… Modern çağda değeri en çok kaybolan haslet. Konuşmak, kendini ifade etmek, görünür olmak yüceltilirken, susmanın ise edilgenlik sayıldığı bir devir. Hâlbuki Mahmud Es'ad Coşan’ın da değindiği üzere: Susmak, edepten gelir.
Susmak, yalnızca kelimelerin terki değildir. Tasavvuf lügatinde sükût, dilin gürültüsünden kalbin sessizliğine hicrettir. Tasavvuf büyüklerinin dediği gibi: Söz, gönülde doğan bir fikirle başlar. O fikir kalbe ağır gelirse, dile iner. Ama gönül genişse, fikir orada sükût eder, dil susar. Bu yüzden sükût, dilin değil, gönlün konuşmasıdır. Suskunluk, Allah’ın kelamına kulak vermektir. Yürekte sükût, manevi yakınlaşmadır. Suskunluk, insanın Rabbine söylediği en derin kelimedir.
Sessizlik, varlığın hakikatine ulaşmanın yolu olarak tanımlanmıştır: “Sükût, dilin kökenidir. Söz, sükûtun içinden doğar.” (Poetry, Language, Thought) Söz, sessizliğin çocuğudur. Ve sessizlik olmadan söze sadakat kalmaz. Mevlânâ Mesnevî’sinde der ki: “Sus ey dil, ta ki kalbin konuşsun. Kalbin konuşması, Hakk’ın kelamıdır.” (Mesnevî, II, 1322.)
Azebler Namazgâhı’nda mekânın suskunluğu, insanın kalbindeki gürültüyü susturur. Çünkü gerçek yürüyüş, sessizlikle olur. İbn Arabî, sükûtu, “kalbin Rabbi ile konuştuğu hal” olarak açıklar: “Hakiki sükût, kalbin diliyle konuşmasıdır. Dil susunca kalp, kalp susunca Hak konuşur.” (Fütûhât, II, 550.) Sükûtla yürümek, susarak ilerlemektir. Çünkü insan ne zaman sussa, Allah’a bir adım daha yaklaşır. Susmak, kulun “ben” gürültüsünden “O”nun tesirindeki hâlin sessizliğine geçmesidir. Çünkü susan insan, kelimelerin yetersizliğini idrak eder. Ve idrak eden, hakikate yaklaşır. İbn Atâullah el-İskenderî, suskunluğu “kalbin huşûsu” olarak tarif eder: “Sükût, kalbin saygısıdır." (el-Hikem, 36.) Mahmud Es'ad Coşan da aynı ruhla sükutun tesirinden bahsetmiştir.
“Allah’ın zikriyle dolu olmayan söz, gönlü karartır; Allah’ın zikriyle dolu olan suskunluk ise gönlü aydınlatır.”
Susmak, varlığın şuurudur. Ve o şuur, insanı kibirden tevazuya, dağınıklıktan huzura taşır.
Namazdan sonra taşlara yaslanıp sessizce oturan bir dervişin sükûtu, yüzlerce vaazdan daha tesirlidir. Çünkü o sükût, kelimeye sığmayan hakikatin aynasıdır. Mahmud Es'ad Coşan, sohbetlerinde sükûtun önemine vurgu yapar; onun ifadesiyle ‘Allah katında sükût ehli, söz söyleyenden daha ileridedir.’ Sonunda insan anlar ki; sükût, edilgenlik değil, en yüksek eylemdir. Çünkü sessizlik, insanı kendine ve Rabbine taşır. Söz, insanı insan yapar; sükût, insanı kul yapar. Ve kul, sükûtla yürüdüğü her adımda Rabbine yaklaşır.