kıbleye yönelirken

“Yüzünü Mescid-i Haram (Kâbe) tarafına çevir.…” (Bakara, 144 / Feyzü'l Furkan)

Kıble… Yön değil, yöneliştir. Bedenin döndüğü değil, kalbin yöneldiği istikamettir. İnsan, yüzünü Kâbe’ye çevirir; ama eğer kalbi dönmemişse, yüzün yönü bir harita verisinden öteye geçemez.

Çünkü kıble, coğrafyanın değil, varoluşun merkezidir. Bedenin Kâbe’ye dönmesi, kalbin Kâbe’nin Rabbine dönmesi içindir. Azebler Namazgâhı’nda mihrap duvarına bakarken, o mihrap, sadece yön göstermez; insanın yönünü, yönelişini, niyetini de terbiye eder.
Heidegger’e göre insan, neye yönelirse ona dönüşür; varlık, yönelişle şekillenir. (Heidegger, 1962.) Bu düşünce, tasavvufun “kalp nereye yönelirse insan oraya varır” düsturuyla örtüşür. Çünkü kalbin kıblesi, insanın hakikatidir. Eğer kalp dünyaya yönelirse, insan dünyevileşir; eğer kalp Allah’a yönelirse, insan kemale erer.

Mahmud Esad Coşan Hoca Efendi, kıbleyi “kalbin yöneliş istikameti” olarak tanımlar. Ona göre, kıbleye dönmek, sadece bedeni değil, niyeti, iradeyi ve kalbi de döndürmektir. Hoca Efendi de sohbetleriyle, kıblenin, yön değil yöneliş olduğunu, istikametin insanın kalbini de içine alan bir ibadet hâli olduğunu vurgulamıştır. Tasavvuf literatüründe, kalbin kıblesi kavramı, insanın irfan yolculuğunun merkezindedir. İmam Gazâlî kıbleyi, insanın “gözünü hakikate çevirme eğitimi” olarak tarif etmiştir. Namaz, insanı sadece Allah’a değil, kendi hakikatine de yönlendirir. (İhya, c. I, Kitâbu’s-Salât) Psikolojide de yönelme (orientation) kavramı, insanın bilişsel ve davranışsal kararlarını belirleyen temel unsurlardan biri olarak tanımlanır. Zihnin odaklandığı yönün, insanın sinir sistemi ve bilinç haritasını nasıl biçimlendirdiği anlatılmıştır. İnsan, neye bakarsa, ona dönüşür. Dua ve ibadet, zihni, bedeni ve ruhu Allah’a döndürmenin en köklü yollarıdır.

Azebler Namazgâhı’nda kıbleye yönelirken, insan, kendini yaratan Kudret’e yönelir. Orada, taşların suskunluğu, rüzgârın fısıltısı, denizin nefesi tek bir kelime söyler: “O’na dön.” 

Kıble, insanın dünyadaki merkezini belirlerken, kalbin de ebedi merkezini hatırlatır. Çünkü yön, sadece dünyevi değil, uhrevi bir hakikattir. Kur’ân’da buyurulur: “Herkesin (ve her toplumun) yöneldiği bir yön (bir kıble ve bir istikamet) vardır.Öyle ise (ey mü’minler!) Hayır işlerinde yarış edin!(Bakara, 148 / Feyzü'l Furkan) Müfessirler, bu ayetin zahir anlamıyla farklı milletlerin kıblesini anlatırken, batın anlamıyla her insanın kalbinin bir kıblesi olduğunu, asıl olanın kalbin yöneldiği olduğunu ifade eder. (Taberî, Camiu’l-Beyan) Kıble, insanın Ben’den Sen’e geçiş kapısıdır. Namazda kıbleye dönen insan, artık Ben değildir; Rabbin huzurunda duran bir kuldur.

Azebler Namazgâhı’nda mihrap, sadece taş ve hat sanatı değildir; insanın kalbinin istikamet pusulasıdır. O an, kalpte başka hiçbir kıble kalmaz. O an, insan anlar ki; hayat, bedeni nereye çevirdiğin değil, kalbi nereye yönelttiğindir. Çünkü beden döner; ama kalp dönmezse, o dönüş sadece bir harekettir. Kalp dönerse, o dönüş bir diriliş olur. Sonunda insan anlar ki, kıble kamettir, istikâmettir. Ve insanın yöneldiği, onun kim olduğunu belirleyendir.