İşrak’ta Dirilmek
O, her gün (her an, hikmetine uygun) bir işte/bir yaratıştadır. (Rahmân, 29)
İşrak vakti… Gece ile gündüzün birbirine dokunduğu o ince çizgide, insan ruhunun derininde usulca bir diriliş başlar.
İşrak vakti ise insanın Rabbiyle kurduğu ahdi yeniler. Mihrap duvarının beyazlığı, taşın değil kalbin rengi olmalıdır. Çünkü ak mihrap, günah perdelerinin kalkışına bir timsaldir. İbn Atâullah el-İskenderî sükûtu kalbin huşûsu olarak tanımlar. (İbn Atâullah el-İskenderî, el-Hikem.) Namazgâh taşlarının sessizliği, ibadetin derin huşûsunu simgeler. İnsan, sabah secdesine vardığında taşın sabrını öğrenir. Heidegger’e göre, insan en hakiki varlığını sessizlikte keşfeder. (Martin Heidegger, Being and Time (1962).) Tasavvuf ise bu sessizliğe işrak diyor: Gecenin son karanlığında, kalbin doğuşuna tanıklık. Çünkü işrak, sadece güneşin değil, insanın kendi hakikatinin de doğuşudur.
Bu yüzden Azebler Namazgâhı’na varmak, bir mekâna ulaşmak değil; Allah’ın “Ben insanı yalnızca bana ibadet etsin diye yarattım” (Kur’ân, Zâriyât, 56.) hitabını yeniden işitmektir. Her sabah, bu hitabın sabahıdır. Her işrak secdesi, o hitaba verilen yeni bir cevaptır.
İşrak kavramı, İslam düşüncesinde sadece bir vakit değil, bir hakikat metaforudur. Şihâbüddîn Sühreverdî’nin düşüncesinde işrak felsefesi, nur metafiziği olarak temellenir. (Sühreverdî, Hikmetü’l-İşrâk, ed. Henry Corbin, 1952.) Sühreverdî’ye göre hakikat, nurla idrak edilir; “ışık, varlığın ve idrakin özüdür”. Bu bağlamda işrak vakti, dış dünyada olduğu gibi insanın batınında da karanlığın yerini ışığın aldığı, marifet nurunun doğduğu andır. İmam Gazâlî, işrak vaktini “ruhî arınışın ve fıtri dengeye dönüşün vakti” olarak tanımlar. (Gazâlî, İhya-u Ulûmi’d-Dîn, cilt I, s. 308.) Zira insan, geceden sabaha geçerken yalnız zaman dilimini değil, benliğinin karanlık katmanlarını da ardında bırakır. Güneşin doğuşu, insan ruhunun da aydınlanmasıdır. Gazâlî’ye göre ise işrak, insanın Rabbini ve kendini tanıma yolculuğunda, her sabah tekrarlanan bir tecdîd-i iman (iman yenilenmesi) vesilesidir. (Gazâlî, İhya-u Ulûmi’d-Dîn, Kitâbu Âdâbi’l-Kırâa.)
Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan sohbetlerinde işrak vaktinin “hem fiili hem de ruhi bir umre” olduğunu ve peygamberimizin hadisini hatırlatmıştır. Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: “Kim sabah namazını cemaatle kılar, sonra oturup Allah’ı zikreder, güneş doğuncaya kadar (bekler) ve ardından iki rekât namaz kılarsa, ona tam bir hac ve umre sevabı yazılır.” (Tirmizî, Sünen, Salât, 59; Heysemî, Mecma‘u’z-Zevâid, c. II, s. 237.) Bu ifade, işrakı sıradan bir ibadet vakti olmaktan çıkarır; onu varoluşun ve kulluğun yeniden dirilişi kılar. Hadis âlimleri bu rivayetin sahih olduğunu, dolayısıyla işrak namazının hem fazilet hem de ruhî diriliş açısından eşsiz bir konuma sahip bulunduğunu ifade ederler. (İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî, c. II, s. 251.)
Modern felsefede, özellikle Martin Heidegger’in Dasein kavramında, insan varlığının “fırlatılmışlığı”ndan söz edilir; insanın köksüzleştiği, kendi anlamını unuttuğu anlatılır. (Heidegger, Being and Time, 29-31 - Geworfenheit kavramı.) Oysa tasavvuf, işrak vakti ile insanı yeniden köklendirir; onu hem kendisine hem de Rabbi’ne bağlar. İmam Rabbani, Mektubat’ında işraka dair şöyle der: “Sabahın doğuşu, hakikatin doğuşudur. Karanlık nefsin zulmeti, işrak nuruyla dağılır”. (İmam Rabbânî, Mektûbât, cilt I, mektup: 254.)
Azebler Namazgâhı’nda kılınan işrak namazı, sadece bedenin secdesi değil, ruhun Allah’a teslimiyetidir. Mihrap duvarının güneyde bembeyaz sadelikle yükseldiği, ters lâlelerin faniliği hatırlattığı, denize açılan pencerelerinden ilahi tecellilerin göründüğü bu mekân, her taşında ayrı bir sır taşır. Her taş, her yazı, her çizgi: bir zikir, bir tesbih, bir tevazu. İnsan secdeye vardığında yalnız değildir. Mevlânâ Celâleddîn Rûmî şöyle der: “Topraktan geldik, secdeyle toprağa dönüyoruz. Ama secde, toprağa değil, toprağı yaratana yöneliştir.” (Mevlânâ, Mesnevî, cilt I, beyit 347.) İşrak, insanın Rabbine verdiği sözü her sabah yeniden hatırlamasıdır. O vakitte kul, dünya karanlıklarından sıyrılır; korkularından, gafletinden ve fani endişelerinden arınır. Güneş doğarken, insanın içinde de bir güneş doğar. Ve işte o an, insan kendini hatırlar: Kiminle olduğunu, kime ait olduğunu, kime döneceğini… Çünkü işrak, sadece bir vakit değil, bir diriliştir. Bir hayat ahdidir. Bir dostluk çağrısıdır. O sabah, insan Rabbini hatırladığı ölçüde dirilir. Ve Allah’a dost olan, her sabah yeniden yaratılma hâlinde olduğunu idrâk eder.