BLOG
hâl ile rehberlik
“İnsanlara sözünüzle değil, hâlinizle öğüt veriniz.”
Hâl... Anlamını en çok yitiren kelimelerden biri. Günümüzde bilgi, nicelikle; iletişim ise kelimelerle ölçülür bir hâlde. Oysa tasavvuf geleneğinde hâl, insanın bütün sözlerinden, yazılarından, tezlerinden daha tesirli bir öğretidir. Çünkü bilgi kulaktan girer, hâl kalbe dokunur.
Mahmud Es'ad Coşan, talebelerine her zaman sözden önce hâlin önemini hatırlatmıştır. Ona göre, insanın asıl daveti dilinden değil, yaşantısından taşmalıdır. İnsanların anlattıklarından önce, nasıl yaşadıkları örnek olmalıdır. Çünkü Coşan Hoca’ya göre, hâlin davet etmediği yerde sözün tesiri eksik kalırdı.
Hâl ile rehberlik, ilimle değil, irfanla olur. Çünkü ilim, bilmek; irfan, olmaktır. Hâl, insanın Rabbinden aldığı nurun tavırlarına yansımasıdır. Mevlânâ, hâli “lisan-ı hal” olarak tanımlar: “Hâl ehlinin bakışı bile kelimedir. Onlar susar, suskunlukları konuşur.” (Mesnevî, I, 3547.) Suskunluklarının bile öğüt oluşu, onların hâlinin dil oluşundandır. Duygular bulaşıcıdır; hâller de öyle. Bu, tasavvufta “hâlin sirayeti” diye bilinir. Hâli olmayanın rehberliği, sözü süslemekten öteye geçmez. Çünkü insan, kelimelerden ziyade hâllerle beslenir.
Gerçek rehberlik, insanın tüm varlığıyla muhatabını kuşatmasıdır. Azebler Namazgâhı’nda sabah namazı kılan bir dervişin sessiz secdesi, yüzlerce hutbeden daha tesirli olabilir. Çünkü hâl, görünmez bir davettir.
“Sözün tesiri, hâlin tesirine tabidir. Hâli olmayanın sözü, rüzgârda savrulan dumana benzer.”
Mahmud Es'ad Coşan Hoca’dan da tesir olunduğu üzere, hâl, kalbe ulaşan kelimesiz hitabettir.
Mevlânâ, hâl ehline dair şöyle der: “Görürsün ki, bir bakışları ile ölü gönülleri diriltirler. O bakış, onların hâlinin tecellisidir.” (Mesnevî, III, 1872) Bu yüzden tasavvuf ehli, hâl ile rehberliğe “nazar bereketi” der. Nazar, bakış demek değildir; bakışla akan rahmettir.
“Hâliniz, sözünüzden önce gitsin. Çünkü söz, kulağa varır; hâl, gönle varır. Ve gönle varan, yol alır.”
Hâl ile rehberlik, kişinin kendini aydınlatmasıyla başlar. Kendini aydınlatmayan, başkasına ışık olamaz. Kendinde olmayan verilemez. Kalbinde nur olmayanın, bakışı da karanlıktır. İnsan, önce kendi karanlığını aydınlatır; sonra o nur başkalarına sirayet eder.
Modern liderlik çalışmaları da bunu doğrular. Goleman’a göre, duygusal zekâsı gelişmemiş, kendini tanımayan, duygularını yönetemeyen liderler, bilgileri ve kelimeleri ne kadar kuvvetli olursa olsun, uzun vadede topluluklarına ışık olamazlar. (Goleman, 2011.)
Ve insan anlar ki; gerçek rehber, Mahmud Es'ad Coşan gibi yürüdüğü yolda iz bırakandır; konuştuğu yolda gürültü bırakan değil. Hâl ile yürüyen, konuşmasa da yol gösterir. Çünkü hâl, sessizliğin dilidir; rehberliğin kelimesiz kitabıdır.