dost ve müttefik
“Allah, iman edenlerin dostu ve yardımcısıdır; onları (küfür, şirk, materyalizm ile her türlü “izm”lerin, batıl yaşantı ve zihniyetin) karanlıklarından aydınlığa çıkarır…”
(Bakara, 257/ Feyzü'l Furkan)
Dost… Modern çağın unuttuğu bir kelime. Herkesin binlerce “takipçisi” varken gerçek bir dostu yok. Dostluk, suskunluğu paylaşmak, incinmeden konuşmak, kelimeler yetmediğinde de yanında kalmaktır.
Ve insanın en büyük dostu, Rabbidir. Çünkü O dostluk, insanın en derin yalnızlığını, en karanlık korkularını, en sessiz gözyaşlarını bile kuşatır. Kur’an’da “velâyet” kavramı, Allah’ın kullarına dost olması anlamında kullanılır. “Allah, iman edenlerin dostu ve yardımcısıdır; onları (küfür, şirk, materyalizm ile her türlü “izm”lerin, batıl yaşantı ve zihniyetin) karanlıklarından aydınlığa çıkarır…” (Bakara, 257 / Feyzü'l Furkan). Veli, dost demektir. Tasavvufta veli, Allah’ın dostu olarak bilinir; ama aynı zamanda Allah da kulunun dostudur. İmam Gazâlî, şöyle der: “Kul, Allah’a dost olduğunda, Allah da ona dost olur. O dostlukta kul fani olur, Allah baki kalır.” (el-Maksadü’l-Esnâ) Bu, öyle bir dostluktur ki, insanın varoluşunu dönüştürür. Korkularını, zayıflıklarını, sınırlılıklarını eritir. Dostluk, insanın Rabbine en yakın olduğu haldir.
Mahmud Esad Coşan, dostluğu şöyle tanımlar: “Dost, seni sana karşı savunandır. Allah, seni hem kendinden hem dünyadan korur.” (Coşan, Sohbetler) Çünkü insanın en büyük düşmanı, kendi nefsidir. Rabbine dost olan, nefsinin esaretinden kurtulur. Tasavvufta, “nefsini bilen Rabbini bilir” sözü vardır. Fakat Rabbini bilen, nefsini de dost eylemeyi öğrenir. Bu yüzden Mevlânâ der ki: “Allah’a dost ol ki, nefse dost olmaktan kurtulasın.” (Mesnevî, IV, 1347.)
Dostluk, insanın psikolojik esnekliğini (resilience) artıran en güçlü faktörlerden biridir. Daniel Siegel, güven ilişkilerinin insan beyninde oksitosin salgısını artırdığını, güvenli bağlanmanın kişinin stres yanıtını düzenlediğini belirtir. Ancak Allah ile dostluk, oksitosinden öte bir şeydir. Bu, insanın tüm varoluşunu dönüştüren bir hakikattir. Çünkü o dostluk, insanı karanlıktan aydınlığa, gafletten hakikate çıkarır. İbn Atâullah el-İskenderî, der ki: “Allah ile dost ol ki, dostun dünyaya karşı seni himaye etsin.” (el-Hikem, 45.) Bu, müttefikliktir. Dost, yanında olandır; müttefik, seninle savaşandır. Allah, kulunun hem dostu hem müttefikidir. O, kulunu kendi karanlıklarına, dünyanın fırtınalarına, şeytanın vesveselerine karşı korur. Mahmud Esad Coşan Hoca Efendinin de işaret ettiği gibi: “Allah’a dost olan, en güvenli sığınağa girmiş olur. O dostluk, kulun hem zırhı hem kanadıdır.” Kur’ân’da Hz. İbrahim için “halil” kelimesi kullanılır: “Allah İbrahim’i dost edinmiştir.” (Nisa, 125/Feyzü'l Furkan) Halil, kalpte en derin yere yerleşen dosttur. İbrahim’in dostluğu, teslimiyetle kazanılmıştır. İbn Abbas der ki: “İbrahim’in dostluğu, malını feda etmesiyle değil, kalbini feda etmesiyle tamamlandı.”
Azebler Namazgâhı’nda sabah duası eden insan, rüzgârda savrulan yapraklar gibi değildir; kökleri Rabbine uzanmış ulu ağaçlar gibidir. Çünkü dostluk, köksüzlüğe karşı köktür. Modern insan, yalnızlığıyla övünürken, ruhunun köksüzleştiğini fark etmez. Allah’a dost olan ise, dünyadan kopsa da köksüz kalmaz; kökü Arş’a dayanır. Allah ile dostluk, anlamın ve varlığa bağlanışın en kemal halidir. Çünkü insan, Yaratan’a bağlandığında, yaratılmışların bağlayıcılığından kurtulur.
Sonunda insan anlar ki; dost ve müttefik, en çok güvendiğidir. Dünya dostları, menfaat bittiğinde biter. Allah dostluğu ise baki kalır. Çünkü o dostluk, sadece dünyada değil, ölümde de insana refakat eder. Ve insan anlar ki; insan, en çok kiminle dost ise, ona dönüşür. Allah’a dost olan, rahmet olur, hikmet olur, adalet olur, güzellik olur. Çünkü Allah, en güzel dosttur; O’na dost olan, en güzeli bulur.