DOĞUŞ AZEBLER
AzeBler Namazgâhı ve GELİBOLU
“Namaz kılınan yer” anlamına gelen namazgâh kelimesi, açık arazide topluca namaz kılmak, ibadet etmek için hazırlanmış olan ve kıble yönünde mihrap yerine dikili bir taşı bulunan üstü açık meydana karşılık gelir. Daha ziyade yaz mevsimlerinde kullanılan, bilhassa cemaatin fazla olduğu namazlar için vakfedilmiş açık hava ibadetgâhları olan namazgâhlar, kadim tarihimizde önemli bir yere sahiptir. Temsil ettiği mekân ve anlam bakımından son derece müstesna bir öneme sahip olan bu namazgâhların başında Azebler gelir.
Çanakkale Boğazı’na hâkim, eşsiz manzaralı bir tepe üzerinde bulunan Azebler Namazgâhı, kitabesine göre 810 yılı Muharrem’inde inşa ettirilmiştir. Osmanlı Devleti’nin ve ülkemiz sınırları içindeki namazgâhların en eskisi olarak bilinen bu mekânın inşa amacı, sefere çıkan Osmanlı donanmasına ait Azebler olarak adlandırılan bekâr donanma erlerinin sefere çıkmadan önce namaz kılıp dua etmeleriydi. Diğer taraftan, namazgâhın 1352’den itibaren Süleyman Paşa komutasındaki akıncılar tarafından Osmanlı Beyliği’nin yerleşim alanı haline getirilen ve Balkan seferleri için önemli bir üs görevi taşıyan Gelibolu’daki varlığı ona ayrı bir önem daha kazandırır. Avrupa ile Anadolu arasında önemli bir güzergâh noktası olarak Marmara’ya geçişi daima kontrol altında tutan şehir, bu yönüyle “İstanbul’un kilidi” vasfını taşır.
Osmanlı Devleti’nin Rumeli’deki ilk topraklarından biri olan Gelibolu, İslam’ı hayat nizamı haline getirmek için gaza eden Osmanlı’nın bu anlamdaki tavrının resmedilmesi bakımından da önemli bir yere sahiptir. Zira Osmanlı, fethedilen yerlere Müslüman-Türk nüfusunun yerleştirilmesini öngören iskân politikası sayesinde bilhassa Balkan topraklarının İslamlaşmasını sağlamıştır. Anadolu ve Rumeli topraklarının kesişim noktası olması itibariyle ilmî, kültürel, ekonomik ve stratejik bir öneme sahip olan Gelibolu da bu anlamda İslamlaşan ve böylece İslam’ın yayılmasına ve korunmasına ev sahipliği yapmış kilit merkezlerden biri olması yönüyle son derece kıymetlidir.
Osmanlı’nın Rumeli topraklarındaki sağlam yerleşim politikasının ve yok olma tehlikesinden kurtulmasının bir simgesi olan Gelibolu, şehre İslam’ın rengini veren imar faaliyetleri ve mutasavvıfların İslam ve Peygamber sevgisi temelli yaklaşımları sayesinde hem tarih hem günümüz açısından önemli bir yere sahiptir. Öyle ki, devrin bu politikası ile Gelibolu’ya yerleştirilen ve şehrin manevi kalkınmasında önemli bir yere sahip olan Yazıcızâdelerden Muhammed Efendi, Gelibolu’yu Rumeli’nin anahtarı olarak vasıflandırır. Muhammed Efendi’nin kardeşi Ahmed-i Bican da eserlerinde şehirden övgüyle bahseder. Ona göre belde, adeta gazilerden, şehitlerden ve dervişlerden oluşan kutsi bir yerdir. Gelibolu’nun ön plana çıkarılan bu isimlerce övülmesinin sebebi, Osmanlı’nın temsil ettiği siyasi, dinî ve kültürel-ilmî değerleri üzerinde taşıması olarak görülebilir. Zira burada, İslamî bir nizamın gereği olarak imar ve vakıf faaliyetleri yürütülmüş, çeşitli ilim merkezleri kurulmuş, bilhassa tekkeler etrafında müesseseleşen bir tasavvuf hayatı inşa edilmiştir. Bütün bunlar göz önüne alındığında, Azebler Namazgâhı ve inşa edildiği Gelibolu’nun kadim tarihimizde olduğu kadar günümüz için de kıymeti yeniden değerlendirilmeli, her iki mekânın da temsil ettiği müstesna ruh içinde yaşadığımız zamanda da yaşatılmalıdır.